14 Kasım 2013 Perşembe



hayatın mahkumlarıyız hepimiz
elimizde kelepçe olacakları bekleyen...
en kötüsü de karanlık olması odanın
siyahıyla umutsuzluğu besleyen...

ben buldum ışığımı 
lakin,
ısrar etmeyin söyleyemem

...

-ahmet onur-



2 Ekim 2013 Çarşamba


kalanların gözüne bakarım
gidenler aklıma geldikçe...

yalnız kalıyorum, tükeniyorum

saniyeler bir bir geçtikçe...

kimse bilmez niçin gittiler 

veyahut da nereye..?
                                                                      02.10.2013   I  gidenlere





10 Haziran 2013 Pazartesi

fidan

Bundan yıllar önce yalnız bir tepede küçücük bir fide yaşarmış. bu fidenin etrafta gördüğü şeyler alabildiğine yeşillik ve masmavi gökyüzü, duyduğu sesler kuş cıvıltısı ve rüzgar fısıltısıymış. bir gün daha önce hiç görmediği bir canlıyla karşılaşmış. oldukça hızlı hareket edebilen bu yaratıklar, öğrendiğine göre insanmış. başlarda onları izlemeyi sevmiş bizim fide, ta ki aralarından küçük bir çocuk rahatça top oynamak için onu kırmaya kalkana dek. çok korkmuş küçük fide, ayağıyla üstüne basıyormuş çocuk. tam kırılacakken incecik beli, başka çocuklar çıkagelmiş ve engel olmuşlar yaramaz çocuğa. yaramaz çocuk çaresiz az ilerde oynamak zorunda kalmış topunu. onu kırılmaktan kurtaran çocuklarsa, kurtartıkları yetmemiş gibi bir de su vermişler fideye. yaramaz çocuğun babası da bağırmış uzaktan, 

'' oğlum bırak artık şu oyunu, kısacık şortlar giyiyosun... erkek adama şort yakışır mı! '' 

çocuğun hayaliymiş, futbolcu olacakmış. ama babasının zoruyla bırakmış, o günden sonra oynamamış. kendini derslerine vermiş. bizim fide henüz fidan olmuşken bir kaç insan onu ayırmış toprağından. günlerce çıplak kalmış, üşümüş küçük fidan. ta ki kocaman bir şehrin tam ortasında bir parkta kökleri tekrar toprakla buluşuncaya dek. çok gürültülüymüş küçük tepeye göre bu park, alışamamış önceleri. fakat sonra sonra bakmış ki bir çok güzellik var bu parkta. nice aşklara şahit olmuş ne mutluluklara. bazen kavgalara. ama huzur varmış bu parkta. huzuru bulmuş. o bu parka alışmaya çalışırken bizim çocuk da büyümüş üniversitesine alışmaya çalışıyormuş. küçükken fıdeyi kırmaya çalışan taş kalbi de kendisiyle birlikte büyümüş, yumuşamadan. bir kez olsun sevdiği kızla parkta oturmamış el ele. oturanlara da sinir olurmuş. ayıpmış ona göre babasının kendisine yasakladığı şort kadar en az. kimisi de bira içermiş parklarda, orda burda. kokarmış. ona göre pis insanların içtiği pis bir içkiymiş bira. üniversite hayatı boyunca kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla haftada bir toplanıp konuşmaktan başka bir etkinliği yokmuş sosyal anlamda. her hafta yapılan bu sohbetlerde giderek daha fazla insan biriktirmiş arkasında. ve bir gün bu kalabalığın doğurduğu kuvvetle ülkenin geçmiş ülkenin başına. günlerden bir gün yolu düşmüş bizim parka. küçük fidanın getirildiği, büyüyüp ağaç olduğu o parka.artık üç beş insan engelleyemezmiş onu. çok daha güçlüymüş artık. yıllar önce yapamadığını şimdi yapabilirmiş. o ağacı sökmek için gittiğinde, önünde aynı insanları görmüş yine. evet kendisi artık çok güçlüymüş belki. o savunmasız fidenin karşısında o güçsüz çocuk yokmuş artık. burnundan soluyormuş hırsından. ama tahmin edemediği bir şey varmış geçiremediği aklından. karşısında artık küçük bir fide değil, koccaman bir orman varmış. can suyunu ulu önderden alan..!

28 Ocak 2013 Pazartesi

25 Ocak 2013 Cuma

üçleme

ı
Seni arayan gözlerle bakmak etrafa
sesini duymayı bekleyen iki kulak
kokunu alamayınca küsmek hayata
katlanamadığım şeydir sana dokunamamak...
ıı
Gece sessiz, gece karanlık...
baktığımda gökyüzüne bir anlık,
onlar da seni arıyor sanki: 
ay ve aydınlık...
ııı
Sensizlikte sana kavuşmak
atlamak gibi yıldızlardan...
bulutlar yüzüne çarpa çarpa,
son hızla sarılmak dünyaya...